Bir yaşayana sor

Bilmediğimiz yerleri, yönleri, sayıları, yazıları, doğruları ve yanlışları hep bir bilene sorduk hayatımız boyunca. Onlarda bilgilerinden yola çıkarak cevapladılar bazılarını ve sustular bazılarında. Ama ne var ki, sorulanlar azalmadı da arttı ve cevaplar o kadar farklılaştı ki, aranılan cevap hangisidir, kimse bilemedi.

Bazıları yaşamadan romancı oluverdiler ve sormadılar yaşayanlara. Sadece hayal etmekle yetindiler. Ki hayal etmek, sizi eşsiz dünyalara vardırır, gerçeğin üzerinde bir noktaya çıkarır. (Ama gerçek değildir, hayalin gerçekleşirse hayal olmaktan da çıkar pek tabi. Salt gerçeklik kalır elinde)  Fakat sormadılar yaşayanlara ve hayal etmekle yetindiler. Hayalleri hayaller aldı ve olmayan dünyada, olmayan romantizmin içinde boğulup durdular ve kendilerinin sonsuz bir yalnızlığın eseri olduğunu düşündüler. Aksine sonsuz bir yalnızlık değildi onlarınki, sadece sonsuz bir yalnızlığa özenme biçimiydi. Ki bu da, sonsuz yalnızlığın ne demek olduğu hakkında en ufak bir fikirlerinin bile olmadığı anlamına gelir. 

Kendini yalnızlaştırma ve sonrasında iyi bir romancı, hikayeci olma isteği ayrı bir romantizmi gerektirir. Bu ayrı tadı anlatmak, düz giden yolunu uzatmak ve değişik yönlerden yolu bulmaya çalışmak şeklinde açıklanabilir. Çünkü, her gün karşılaşacağın manzaranın yerine, yeni bir şey görmen kimbilir seni belki heyecanlandırabilir. Ki bu heyecan da senin, ne kadar can sıkıcı bir hayatının olduğunun da göstergesidir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Acıma duygusu

Bazen Saçmalarım

Hasta Adamın Güncesi