Kayıtlar

Mayıs, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Başka bir gün aynı hayatta

Aynı hayatta başka bir gün veya başka bir gün aynı hayatta... Yazacağım bir şey yok aslında ve durduk yere birşeyler karalamanın üzerine gitmem gerektiğini hissediyorum. Benim de dahilinde olduğum günümüz gençliği bunu saçma olarak adledebilir. Ben ediyorum. Melinda Melinde adlı filmi izledim az evvel. Wody Allen imzalı, yazanda yöneten de o. Filmi genel itibarıyla çok beğenmesem de senaryosu hoşuma gitti. Daha doğrusu senaryoyu anlatış biçimi... Üstad yine konuşturmuş... ah sesli gülümsedim ! Bugün biraz daha güncel konulara değinmek istiyorum. Ve dünyada güncel kalabilen tek konuya verip veriştirmek taraftarıyım. Kadın-Erkek ilişkileri. Erkekler Van'dan Kadınlar Sinop'tan gelmiş derler. Biri deniz ister, diğeri göl'de boğulur. Karadeniz biraz dalgalıdır, Van dam'ın da yatmak zevklidir. Neticede laf esprilerini ve gereksiz saçmalıkları bir kenara bırakırsak, kadınlar da erkekler de kokan çorapların tekleridir. Öyle ama, hepimiz kirleniriz ve bazen de kokarız. Hergü

Futbol ve fanatik yorumcuları hakkında bir iki anekdot

Ntv-spor yorumcusu Mert Aydın hakkında ileri geri konuşacağım. Televizyonda bütün gün yorum yapan bu kel kafalı muhterem hayatında kaç defa spor yapmıştır merak ediyorum. Evet bu bir önyargıdır. Ve saçı olmayanlar spor yapamaz diye birşey yok elbet fakat nedense Mert Aydın'ın spor yaptığını düşünmüyorum... Ve spordan bu denli uzak duran bir insanın spordan para kazanması da ilgincime geliyor. Hiç değilse bir dışarı çık, bir koş, bir açıl ne bileyim... Ekmek almaya koşarak git ne var, ne olacak... Ama o melun suratlı televizyona çıkıp ; bıy bıy bıy öyle bıy bıy bıy böyle gibi sorular soruyor, kendi cevaplarını veriyor. Alt biten maça üst diyor, üst diyen bir maça alt diyor. Millet senin kalemine güvenip parasını basıyor maçlara ama hep üzülüyor. Sense o kadar para kazanmana rağmen hala kuponlarına 2 lira atıyorsun, küçük hesaplar yapiyorsun be abicim. Neyse aslında amacım sırf seni eleştirmek değildi, spor sektörünün bu denli saçma gelişmesi beni kızdırıyor. Fanatik gazetesinin

Savaşma seviş derken ciddi miydin?

İlkokul sıralarımdı. Sırıl sıklam aşık genç bir çocuğun bünyesine sahip bir çocuktum. Sex denildiğinde boşalacak kadar ürkektim. Yüzümdeki aç görüntüyü sivilcelerimle saklardım... Ta ki; ta ki o an, güneşin kapalı bir havada ortaya çıkıp çevreyi aydınlatan müjdeli bir bahar getirmesi gibi esti parıltısı bedenimde. Ve korktum, ama çocuktum. Ne kadar korkabilirdim ki? Ama o an çok korktum, olabildiğince... Puslu puslu hatırladığım kadarıyla, ergen sınıfımızın genç kızlarının dillerine yeni bir cümle pelesenk( ..?) olmuştu. Savaşma seviş ! Sınıfımızın en güzel kızı, biz arkadaşlarla uzun eşek oynarken yüzüme, doğrudan doğruya söylemişti o cümleyi... Ve o anın, hayatımın en unutulmaz anlarından biri olduğunu bilmiyordum. İşte ilk boşalışımın hikayesi... Tuvalete gitmemiş olmam ve ellerimi genelde kuruladığım pantolonumun üzerindeki nemliliği açıklayamıyordu. Bunu üreten neydi? Hangi doğal kaynak pantolonumu bu denli sulamayı başarmıştı? Not: "Çok sevimsiz" veya "ayy

Sarılmak iyi birşeydir

Sarılmak iyi birşeydir. Ve sarılmak sizi hayata bağlar. Kollarınızla başka bir kollara, başka bir vücuda bağlanabilirsiniz. Ve bu sizi mutlu hissettirir. Kollarınızın arasına aldığınız kadın, kolları arasına alır seni. Ve kollarındayken, kollarındasındır. Boynuna sarılabilir, saçlarını okşayabilirsindir. Çünkü artık bağlantı gerçekleşmiştir. Bağlantının temel unsuru sağlanmıştır. Başka bir hayata bağlanılmıştır. Aklıma kimin söylediğini hatırlamadığım şu söz geldi; Gülersen dünya seninle güler, ağlar isen yanlız ağlarsın. Üstad çok haklı. Yo yo ağlamıyorum ama şu an yanlızım ve ağlamanın tam sırası... Kelimenin gerçek anlamıyla yanlızım fakat mecaz anlamında ise değilim. Odamda yalnızım fakat yarim vardır yanıbaşımda. Onun varlığı şu an ruhanidir. Fakat gerçek olması da muhtemeldir.

Ali Kaptan ölümle burun buruna

Resim
Az önce bir arkadaşımın bloğunda gördüğüm reklam yazısının aynısının tıpkısıdır. Çok saçma geldi. Merakla kandırmanın daniskası... "Tıkla ve nasıl olduğunu öğren" haberciliği. Buradan onlara tepkimi koyuyorum kardeşim, lütfen biraz daha itina ve özen... İnsanlar aptal değildir. Tabi ki yüzde 40'lık kesimi. ve ne yazıktır ki yüzde 60'ı da kendini bu yüzde 40'lık kesimde zannederler. Kimse kendine aptal demez veya dedirtmez sanırım. E haklılar beya. Sen çok mu zekisin derseniz... Bence demeyin. 3'e çarpıp 4'e bölebilirim. Bu arada bu arabanın hastasıyım. Ferrari'de çalışan hala oğlum var, arabayı bir kere yalamama izin verdi.

O değilde seni ben hakediyordum...

Ya İzel'in, ya yüzü sivilceli başka bir kadınındı başlıkta bahsettiğim şarkı... Tek hatırladığım yüzünün lahmacun gibi sivilceli oluşuydu. Aman yüzü lahmacunu andıranlar kızmasın, bir zamanlar benimki de öyleydi. Tabi sakallarla örtüyordum ve hiç biri gözükmüyordu. Ama yine de yüzleri lahmacun gibi olanlar alınmasın. Alınırsa da fotoğraflarını mail atsın, ben photosopta birşeyler yapmaya çalışırım. Lahmacun demişken acıktığımı hissettim. Demin tuvaletten çıktığımda da hissetmiştim. Ara ara oluyor bu,anlamış değilim. http://mrsbaros.tumblr.com/ Şöyle bir link vereyim, bu bacımız kim bilmiyorum ama harika şarkılar paylaşıyor. Bu kızımıza allahtan rahmet, sevenlerine sabır diliyorum. Pardon böyle değildi... Ben yine diliyorum ama iyi anlamda. Pozitif enerjiyle diliyorum. Negatifliğe buralarda yer yok koçum. O değilde sokakta ilköğretim hocama rastlayasım var, Nabiyon y..rraam diyesim var... Arasıra matematik hocamı görsem de g.tüm yemiyor açıkçası hal hatır sormak. Devamlı

Damar yapmaya mı geldik beyler

Hayatın bize sunduğu şanslar yadsınamaz muhakkak. Yok aman öyle, değil. Ben hep eziliyorum diyenleriniz olacaktır. Hayatın bana sunduğu saçma şansı anlatasım geldi, hatta o kadar kısa ki değinip bile geçebilirim. Henüz karar vermedim, ama o şans da şudur; internetin i'sinden anlamadığım bilgisayardan çakmadığım halde 'internet editörlüğü' işini yapıyorum. Tam bir ironi olmasa da zorluyorum gibi... İşte hayatın bize sunduğu şanslardan biri. Benim gibi insanlar muhakkak ki vardırlar. Ama ben üzülüyorum. Açıkça bir gerçektir ki; beni internet işlerine alan kitle benden de cahildir bu konuda. O yüzden onlara bilgili taklidi yapmam ve bildiğim bir iki numara ile gözlerini boyamam kaçınılmaz. Ben parama bakıyorum, ve dünyadan 5 yıl geride olduğumu hissediyorum. Ve en acınılası tarafı ise, beni işe alan patronlar kendilerini 10 yıl ilerde sanıyorlar. Neyse canım, canınız sağolsun. Şans faktörü çok mühim. Zira onunla kazanıyorsunuz. O değil de kasıyorum size çok fena, haberiniz o

Hikayede anlatılan kişi hikayede değil

Hikayede anlatılan kişi hikayede değil. Başka   bir hikayeye konuk kişi olarak katıldı. Ve şu anda burada yoksa, bunun sebebi; kahraman olmak istememesi ve yerine küçük bir rol, mesela kaldırımdan geçen üçüncü adam olmak istemesidir… Ama o yinede hikayede anlatılan kişi… Kaldırımdan geçen üçüncü adamın hikayesi… Bir hiçliğin hikayesi… Bir hiçliği anlatmak için koca roman sayfalarına ihtiyaç yoktur. Aksine tek bir boş sayfa dilediğini anlatır… Karşında anlayan bir insan varsa, anlatması daha kolay. Anlamıyorsa unut gitsin, onun yeri senin yanın değildir. Kaldırımdan geçen 3’üncü kişinin hikayesi ise, bambaşka diyemediğim aşırı sadelikte bir hayat sürmesİ benim ilginç bulduğum bir konu idi. Herkesin aksine, sade ve sıradan bir hayat sürmesi onu farklı kılıyor. Çünkü gerçekçidir. Çoğu insan gibi sıradan bir hayat sürüp onu dışa farklı sunmaz. Olduğu gibi yalındır ve bir o kadar doğal. Hatta doğal olmasına lüzum yokken bile doğaldır. Dedim ya hikayede anlatılan kişi hikayede değil, b